13 Şubat 2014 Perşembe

Çocuk Hakları - Çocuk Hakları Sözleşmesi....

Çocuk Hakları ve Çocuk Hakları Sözleşmesi
 
 

İlk kez Birleşmiş Milletler’in 1959’da yayımladığı Uluslar arası Çocuk  Hakları Bildirgesi ile uluslar arası düzeyde gündeme gelen çocuk  hakları, 1979’un Dünya Çocuk Yılı ilan edilmesiyle hemen her ülkede  sıcak bir tartışma konusu yarattı. Dünyamızda hala milyonlarca çocuk  eğitim olanaklarından yararlanamıyor, ağır çalışma koşullarında  sömürülüyor, aile içinde hırpalanıyor, çeşitli hastalıklardan küçük  yaşta yaşamını yitiriyor ya da savaşlarda ölüyor. Birleşmiş Milletler’in  20 Kasım 1989’da oybirliğiyle kabul ettiği Uluslararası Çocuk Hakları  Anlaşması 18 yaşından küçük herkesin sahip olduğu hakları ve devletlerin  çocuklara karşı yerine getirmesi gereken görevleri saptadı.

 

Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Asamblesi tarafından  20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilerek 2 Eylül 1990 tarihinde de  yürürlüğe konulmuştur. Kongre hem sivil hem de politik alanda ekonomik,  sosyal ve kültürel haklar açısından Uluslararası İnsan Hakları’nın  uygulamalı tek çalışmasıdır. Anlaşmaya göre devletler bu haklara saygı  göstereceklerini imza koyarak kabul etmektedirler. Çocuk Hakları  Söz[eşmesi halen var olan en geniş uluslararası kabul görmüş ve  katılımlı sözleşmedir Devletlerin büyük çoğunluğunun bu sözleşmenin  prensiplerine katılmış olduğu görülmektedir.

 

Temel iki kavramın altının çizilmesi gerektiği özellikle çocuk hakları sözleşmesinden sonra ortaya çıkmıştır.

 

1 -Çocuğun birey olarak var olduğu ve haklarının bulunduğu,

 

2- Çocuğun yararları ilkesinin temel ilke olarak değerlendirilmesi gerekliliği,

 

Uluslararası bildirgeler incelendiğinde çocuk istismarı ve ihmali  olayına yer veren hukuki bağlayıcılığa sahip bir belgenin 1989 tarihine  kadar varolmadığı görülmektedir. Çocuklar. çocuk hakları ve çocuk refah,  1945 yılında kurulduğundan bu yana Birleşmiş Milletlerin merkezi ilgi  odaklarından birini oluşturmuştur.

 

Kurul un gerçekleştirdiği ilk çalışmalardan biri bugün çocuklara  yönelik uluslararası, yardım çalışmalarının temel direği durumunda olan  Birleşmiş Milletler Çocuklar Yardım Fonunun (UNICEF) kurulması olmuştur.   Kurul tarafından 1948 yılında kabul edilen insan Hakları Evrensel  Bildirgesi, çocukların özel olarak özen ve bakıma kavuşturmaları  gerektiğini kabul etmiştir. 0 dönemden sonra Birleşmiş Milletler çocuk  haklarına yönelik olarak 1959 yılında Çocuk Hakları Bildirisini kabul  etmiştir. Bu bildiride yer verilen çocuk haklarına uluslararası yasa  gücünü kazandıran ilke metin ise Çocuk Haklarına dair sözleşmedir. Bu  sözleşme 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Kurulunda  oybirliği ile kabul edilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinde zamanın  Cumhurbaşkanınca 14 Eylül 1990’da imzalanan Çocuk Hakları Sözleşmesi  Aralık 1994 de Meclisten geçirilerek yürürlüğe girmiştir.

 

Çocuk haklarını yasal ve manevi haklar olarak iki grupta incelemekte  fayda vardır Yasal bir hak, ülkesinin yasası tarafından verilen ve  uygulanan bir hak ve yetkidir. Manevi hak ise. doğrulanabilir bir  yetkiyi tanımlamaktadır. Yasal bir hakkın hukukun adli mekanizmasıyla  uygulanabilir olması zorunludur, oysa manevi bir hak her zaman  uygulanamaz. Ancak manevi hakların, yasal hakların oluşumunda bir etken  olabileceği unutulmamalıdır.

 
 
 

Çocuk Haklarını şu alt başlıklarda incelemek mümkündür:

 
 
 

1- Refah Hakları:Bu haklar bütün çocukların beslenme. tıbbi hizmet ve barınma ve eğitim gereksinimlerini Sağlar.

 

2 Korumacı Haklar:Çocukları yetersiz ilgiden. ev içindeki ihmal,  fiziksel ya da duygusal istismardan ya da başka herhangi bir tehlikeden  koruyacak haklarla ilgilidir. Korumacı hakların, çocukları yetişkinlere  bağımlı kıldığın, ve özerkliklerini yok ettiği için e!eştiren kimi çocuk  hakları savunucuları, korumacı hakların tanımlanması ve uygulanmasında  çok hassas olmak gerektiğini ileri sürmektedirler.

 

3-Yetişkin Hakları:Aynı anda yetişkinlerin tek başlarına sahip oldukları  haklara. çocukların da sahip olmalar, gerektiğini söylemektedir. Bu  istek yaşın, ayrıcalık vermek ya da yadsımak için aaafi ve akıl dışı bir  denektaşı olduğu görüşüne dayanmaktadır. Bu yetişkin haklarını genç  insanlara tanımak, onların bu önemli alanlardaki özerkliklerini ve  bağımsızlıklarını arttıracaktır.

 

4-Ana-Baba/ara karşı Haklar:Çocukların reşitlik yaşına ulaşmadan önce,  ana-babaları karşısında daha fazla bağımsızlık sahibi olmaları  gerektiğini ifade eder. Yetişkin hakları gibi bu hakların amacı da  çocukları korumak değil. kişisel özelliklerini artırmaktır.

 

Çocuk hakları konusunda korumacı ve özgürleştirici eğilimler olmak üzere  iki temel yaklaşımın olduğu görülmektedir. Ancak, çocukların korunması  ve çocuk haklarını n korunması zorunlu olarak birbirlerine karşıt değil!  birbirlerini tamamlayıcı hedefler olarak değerlendirilmelidir. Korumacı  yasalar. özgürleştiricilerin çocuklara genişletmeyi istedikleri  yetişkinlerin haklarının yerine geçmemeli, onlara destek olmalıdır.

 

Türkiye’de çocuk hukuku ile ilgili gelişmelerin başlangıcı 19yüzyıldır.  Bu alandaki önemli gelişmeler gerçek anlamda Cumhuriyet döneminde  gerçekleşmiştir. Diğer hukuk sistemlerinin aksine Türk Hukuk Sisteminde  çocukların korunmasına ait kurallar, esasları bakımından, doğrudan  doğuya kanunlarla da desteklenmiştir. Bu kanunun model alındığı İsviçre  kanunlarında da ayrı şekilde gözükmektedir.

 

Modern hukuk sistemlerinde çocukların korunması, çocuğunda bir şahsiyet  yani insan olarak sevgiye ve şefkate layık olması ve birlik yani  çocuğun, toplumun, milletin. devletin bir parçasını oluşturması ve kamu  yararına korunması fikrine dayanır.

 

Memleketimizde ise uzun yıllar sosyal yardım ve bunun içinde çocuğun  korunması dini kurumlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı  Devletinde bu sosyal kurumlar, ‘Vakıflar’ tarafından oluşturulmuştur.

 

Türkiye’de çocuğa önem vermek, onu ve haklarını korumaya yönelik  kurumların kurulmaya başlanması 19.yüzyıla rastlar. Mithat Paşa, Tuna  Eyaleti Valisi iken Çocuk ıslahhanelerine ait bir tüzük düzenlemiş ve  aynı tüzük uygulanmak üzere Dahiliye Nezaretince 1868 yılında bütün  valiliklere tamim edilmiştir. Sokaklarda dilenen çocuklarla, sakat erkek  ve kadınların dilenmekten kurtarılmaları için Darülacezeler kurulması  1890 yılında Halil Rıfat paşanın sadrazamlığı zamanında düşünülmüş ve  gerçekleşmesini II. Abdülhamit emretmiştir. Yine 1894 yılında çıkarılan  “dilenciliğin mealine dair tüzük” o zamanlar için bu sahada  küçümsenmeyecek önlemleri içermektedir. (3) Cumhuriyetle birlikte, Türk  Medeni Kanunuyla çocukların haklarına ilişkin hükümler düzenlenmiş ve  daha sonraları ise çıkarılan özel kanunlarla, medeni kanundaki haklar  tamamlanmaya çalışılmıştır. ülkemizde. çocuğun ve haklarının  korunmasıyla ilgili olarak çıkarılan ilk özel kanun 5387 nolu, Korunmaya  Muhtaç Çocuklar Hakkında Kanun olup, 23 Mayıs 1949’da çıkarılmıştır.  Daha sonra 1979 yılında ‘Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve  Yargılama Usulleri Hakkında Kanun”un kabulü ile çocuk yargılamasına özel  bir statü kazandırılmıştır. Ancak yasa 1 Haziran 1982 de yürürlüğe  girebilmiş ve yasada öngörülen çocuk mahkemeler ise 1988 yılında  kurulabilmiştir. 27 Mayıs 1983 tarihinde ise “Sosyal Hizmetler ve Çocuk  Esirgeme Kurumu Kanunu” yürürlüğe girmiş böylelikle de korunmaya muhtaç  çocuklar hakkında kanun yürürlükten kaldırılmıştır. 1986 yılında ise  çıraklık ve mesleki eğitim kanunu çıkarılmıştır. Son olarak, çocukların  korunmasıyla ilgili olarak çıkarılan önemli yasalardan birisi de özel  eğitime muhtaç çocuklar kanunu”dur.

 

Polonya otoriteleri, Uluslararası Çocuk Yılı (1979) öncesinde, bir Çocuk  Hakları Sözleşmesi hazırlanması için öneride bulunurken, çocuk  haklarının tutarlı ve bağlayıcı yasalar bütününe dayanması gerekçesini  öne sürmüşlerdir. Yapılan çalışmalar sonucunda hazırlanan sözleşme  metni, Birleşmiş Milletler Kurulu tarafından, 20 Kasım 1989  tarihinde kabul edildikten sonra, 26 Ocak 1990 tarihinde imzaya  açılmıştır. Sözleşme, daha imzaya açılışının ilk gününde 61 devlet  tarafından imzalandı. Sözleşme, 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe  girmiştir. Türkiye ise, 30 Eylül 1990 tarihinde imzaladığı sözleşmeyi,  Ocak 1995 yılında onaylamıştır.

 
 
 

Sözleşmenin Yapısı

 

Sözleşme bir başlangıçla, üç bölümden oluşmaktadır. Başlangıç bölümünde,  sözleşmenin ele aldığı soruna ilişkin temel ilkeler tespit edilmiştir.  Birinci bölüm, usulüne uygun olarak sözleşmeyi onaylayan devletlerin  üçüncü bölümlerde ise, sözleşmeye uyulmasının nasıl sağlanıp,  denetleneceğini tanımlayan ve hangi koşullar altında yürürlüğe  gireceğini belirleyen uygulama maddeleri bulunmaktadır.

 

Sözleşmenin başlangıç’ kısmı ele alındığında, sözleşmenin dayandığı esaslar şu şekilde tespit edilmektedir:

 

*Dünyada özgürlük, barış ve adaletin temeli olan, bütün insanların  doğuştan insan haysiyetine sahip olmaları ile eşitliğin ve hakların  devredilmez niteliği.

 

*insan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Uluslararası İnsan Hakları  Sözleşmesinin herkesin hak ve özgürlüklerden, özellikle ırk, renk,  cinsiyet, dil ve din, siyasi ya da öteki inançlarla. toplumsal ya da  ulusal kökenler, zenginlik veya doğuştan ya da başka bir durumdan  kaynaklanan ayrımlar dahil hiç bir ayrım gözetmeksizin yararlanacağına”  dair temel ilkesi.

 

*İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin bütün çocukların özel bakım ve  yardıma hakkı olduğuna” dair ilkesi. *Çocukların büyümeleri ve  esenlikleri için doğal ortam olan ailenin, toplum içindeki işlerini tam  olarak yerine getire-bilmesi için gerekli yardım ve koruma görmesinin  zorunlu olduğu gerçeği.

 

*Çocuğun kişiliğinin uyumlu bir biçimde gelişmesi için bir aile  ortamında, mutluluk, sevgi ve anlayış havası içinde büyümesi ihtiyacı.

 

*Çocuğun toplum içinde kişiliğine özgü bir yaşam süre-bilmesi için  hazırlanması, barış, saygınlık, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma  düşüncesi içinde yetiştirilmesi düşüncesi.

 

Çocuğa özel bir koruma sağlanması gereksinimini belirten, 1959 tarihinde  kabul edilmiş olan çocuk hakları beyannamesi ile diğer uluslararası  belgelerde yer alan ilkeler.

 

Sözleşme, çocuklara yönelik tutum ve davranışlara ilişkin evrensel  standartları derleyip, tek bir hukuki metinde toplayan ve bağlayıcı olan  ilk belge olma özelliğini taşımaktadır. Yaşam , sağlık ve eğitim  alanlarında gözetilecek standartları belirlemenin yanı sıra bu sözleşme,  evde ya da iş yerinde, savaş sırasında ya da iç çatışma dönemlerinde,  fiziksel ve cinsel nitelikte olanlarda dahil olmak üzere, şiddet ve  istismara karşı çocuklara açık bir koruma getirmeyi amaçlanmaktadır.

 
 
 

Sözleşmenin Çocuklara Tanıdığı Haklar

 

olarak insan hakları ile bağlantılı bütün haklar çocuklara tanınmıştır.

 

Bu haklar;

 

1) Hangi yaşta olursa olsun bütün insan varlıklarına tanınan hakları,  işkenceye karşı koruma, bir isim ve tabiiyet edinme vb. hakları teyit  eder ve bunları yansıtır.

 

2) Çocuklara ilişkin olarak, anlamda bütün insanlara  uygulanabilecek standartların yükselmesine yönelmiştir. Örneğin; özel  çalışma koşullarının sağlanması gibi

 

3) Yalnızca çocuklarla veya onlarla ilgili konuları, örneğin, evlat edinme, ilkokul eğitimi, ana-babalarla ilişkileri ele alır.

 

ikinci bölüm, sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanmasına ilişkin  hükümler içermektedir. Sözleşme, çocukların yaşam ve gelişimleri  açısından gerekli temel koşullar üzerinde varılan bir uzlaşmayı  yansıtmaktadır.

 
 
 

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Türkiye

 

Türkiye, sözleşmeyi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamıştır. İmza sürecinde  de Sözleşmenin çekince sürülmesine izin verilen bazı maddelerine  çekince koymuştur. Türkiye sözleşmeyi imzası sırasındaki çekince  bildiriminde, sözleşmenin 17, 29 ve 30. maddelerini T.C. Anayasası ve 24  Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasının ifade ve ruhuna uygun olarak  yorumlayıp, uygulama hakkını saklı tuttuğunu ifade etmiştir. Çekince  sürülen bu maddelerde, etnik azınlık” ve ‘yerli halk’ dan olan  çocukların konuşma dillerini, televizyon ve radyo gibi kitle iletişimi  araçları ile okullarda kullanmaları öngörülmüştür. (5,1)

 

Türkiye bakımından azınlık” sıfatı, sadece, uluslararası antlaşmalarla,  kendilerine bu nitelik tanınan topluluklara aittir. Türkiye azınlık  olarak sadece, Rum, Ermeni, Musevi ve Bulgar azınlıkları tanımakta,  bunların dışında milli azınlık tanımamaktadır. 24.7.1923 Lozan  Antlaşması ile 18 Ekim 1925 Türkiye -Bulgaristan Dostluk Antlaşması  dışında hiç bir uluslararası belge Türkiye’yi, ülkesinde herhangi bir  “milli azınlık”ın varlığını tanımak ve onlara şu veya bu hakları vermek  yükümünü getirmemektedir. Bu nedenle Türkiye, Sözleşmenin azınlık  grubu”, “yerli ahali” ifadesini taşıyan 17., 29 ve 30.maddelerine  çekince koyarak belgeyi imzalamış ve Ocak 1995’de de T.B.M.M. de  onaylanmıştır. Onay sırasında, imza edilirken konulmuş olan çekinceler  korunmuştur. (5,6,1,8)

 

Bundan sonraki dönemde Türkiye sözleşmenin hükümleri ışığında iç hukuk  normlarını gözden geçirerek, sözleşmeyle çelişen hükümleri saptayarak  gerekli değişiklikleri yapmak durumunda ve yükümlülüğündedir.

 

Ülkemizde ise çocuklar bakımından en büyük problem onları halen bir  birey olarak algılanmamaları, dolayısıyla bir insan olarak  önemsenmemeleri ve dikkate alınmamalarıdır. Her ne kadar herkes  çocukların geleceğimiz”olduğu düşüncesinde anlaşmaktaysa da, öyle  anlaşılıyor ki çocukların bugünleri düzenleme bakımından hem de  toplumsal gelenekler ve inanışlar bakımından çocuklar, toplumun Özgür ve  eşit bileşenleri değildir. Çocukların hakları değil yetişkinlerce  belirlenen aaaaleri vardır. Yapılanlar hep bugünler için değil  büyüklerinin uygun gördüğü yarınları için yapılmaktadır. Birey olma  önemli olmayıp devlet, milletle aile için var olmaları önemlidir.  Kendileri için her konuda yetersiz ve zayıf oldukları öngörüsü  geçerlidir. Bu nedenle, her konuda büyüklerin koruma ve gözetimlerine  gereksinimleri vardır. Kendileri için alınması gerekli kararları da bu  nedenle büyükleri alır. Zaten çocukluk dönemi geçici bir dönem olarak  algılanmakta, asıl yaşamın ilerde yetişkinlikte başlayacağı görüşü kabul  edilmektedir.

 

Yukarıdaki düşünüş ve tutumlar yüzünden çocuklar, toplumsal yaşama eşit  haklı ve Özgür bireyler olarak katılamamakta, kendi potansiyellerini  geliştirecek ve yaşayacak şekilde bir yaşam sürememekte ve bu durum her  türlü istismarın ve ihmalin zeminini oluşturmaktadır. Bu nedenle  öncelikle, çocuğa bakış açısının değişmesi, onun öncelikle bir insan ve  birey olduğunun kavranması ve toplumsal yaşama katılımı sağlanmalıdır.  Bu nedenle hukuki düzenlemelerin, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları  Sözleşmesiyle uyumlulaştırılacak şekilde yeniden biçimlendirilmesi acil  bir gereksinim olarak gözükmektedir.
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder